Türkiye’de Yıl 2025. Oyun dünyası hızla değişiyor ve bu kez değişimin merkezinde yapay zekâ var. Ama sadece oyunlardaki düşman karakterlerin zekâsından ya da grafik motorlarından bahsetmiyoruz. Gerçekten “oyunun kendisi” artık yapay zekâ ile geliştiriliyor. Yani daha fikir aşamasında bile üretim sürecinin ortağı artık bir yazılım. Türkiye’deki geliştiriciler de bu dönüşümün tam ortasında yer almaya başladı.
Bugün bir mobil stüdyo, üç kişilik bir ekiple, yüzlerce karakter modelini, oyun içi mekanları ve hikâyeyi tamamen yapay zekâ destekli araçlarla oluşturabiliyor. Senaryo yazımı için ChatGPT benzeri sistemler kullanılıyor, görseller Midjourney ve Leonardo AI gibi araçlarla üretiliyor, NPC’lerin konuşmaları ise Inworld AI sayesinde doğal diyaloglara dönüşüyor. Yani eskiden aylar süren iş, artık günlerle ölçülüyor.
Peki bu neden önemli? Çünkü bu sayede Türkiye’de küçük ama yaratıcı ekipler, artık çok daha kısa sürede oyun dünyasında yer bulabiliyor. Eskiden bütçe ya da zaman engeliyle yalnızca fikirde kalan projeler, bugün oynanabilir ürünlere dönüşüyor. Ve bu da sektöre heyecan katıyor. Özellikle mobil oyun stüdyoları için bu durum büyük bir fırsat. Oyunun temelini kuran sistemler, artık daha erişilebilir ve üretime doğrudan katkı sunuyor.
Türkiye merkezli dört farklı ekip AI- first yapılarla oyunlar geliştiriyor
Yatırımcılar da bu değişimi fark etmiş durumda. 2025’in ilk yarısında Türkiye merkezli dört farklı ekip, tamamen AI-first yapılarla geliştirdiği oyunlar için yatırım görüşmelerine çıktı. Dikkat çeken nokta şu: bu yatırımlar sadece para transferi değil. Deneyimli girişimciler ve oyun dünyasını bilen kişiler, genç ekiplere rehberlik de sunuyor. Hatta bazıları üretim sürecine doğrudan mentorluk yapıyor. Kısacası yapay zekâ sadece geliştirme sürecini değil, yatırım anlayışını da dönüştürüyor.
Ama burada durup düşünmek gerekiyor: Her şeyin yapay zekâ ile üretildiği bir oyun gerçekten iyi bir oyun mu olur? Hikâye ne kadar derin olabilir, atmosfer yeterince duygu verebilir mi? İşte bu noktada bazı Türk stüdyoları fark yaratıyor. AI araçlarını sadece hız kazanmak için değil, fikirlerini daha iyi anlatabilmek için kullanıyorlar. Kararları hâlâ insanlar veriyor, dokunuşlar yaratıcı zihinlerden çıkıyor. Yapay zekâ burada sadece bir araç. Kontrolü ele almıyor, süreci kolaylaştırıyor.
Gelelim oyuncu tarafına. Bir oyun düşünün, içinde ne olacağını sadece siz oynadıkça belirliyorsunuz. Zorluk seviyesi size özel, görev yapısı sizin tercihlerinize göre değişiyor. Herkesin oynadığı oyun aslında farklı. AI bunu mümkün kılıyor. Türkiye’deki bazı projelerde bu sistemler aktif olarak test ediliyor. Yani oyun artık sabit bir deneyim değil; sizinle birlikte gelişen, sizi anlayan bir yapıya dönüşüyor.
Bu dönüşümün tam ortasında Türkiye var. Eskiden sadece tüketici olan bir ülke, artık üretimin önemli bir parçası. Yerli stüdyoların AI-first yapımları, yakında global vitrinlerde yer alacak. Belki de şu an bu satırları okuyan senin oynayacağın bir oyun, İstanbul’daki küçük bir ekip tarafından geliştiriliyor. Hem de kod yazmadan, modelleme yapmadan, yalnızca fikir, akıl ve doğru araçlarla.
Sence bu iyi bir şey mi? Yani yapay zekâ, oyunun ruhunu güçlendiriyor mu, yoksa her şeyi hızlandırıp sıradanlaştırıyor mu? Bu konuyu tartışmaya değer. Çünkü bu artık geleceğin değil, bugünün sorusu. Yorumlarınızı bekliyoruz.